“Küçük Asya'daki Selçuklu rejimi elbette sultan tarafından yönetiliyordu. Başlangıçta bir konuşma dili olan bu terim resmiyet kazanmış ve halife etkin gücünü kaybettiğinden, halifeden farklı olarak iktidar sahibi için kullanılmıştır. Bazı modern ve ortaçağ dönemi yazarlarının söylediği gibi bu ayrım hiçbir şekilde papa ile imparator arasındaki ayrım değildir, çünkü Müslümanlar arasında maddi ve ruhani güç ayrımı yoktur. Özellikle de ülkesi Bağdat'ı kapsamıyorsa, sultan hem dini hem de siyasi konularda İslam'da Tanrı tarafından verilen yasanın insan tarafından ayrıntılarda bile olsa yapılamayacağı veya değiştirilemeyeceği şeklindeki genel teorik çekinceyi saklı tutarak, iktidarın getirdiği geniş hakimiyete sahipti.”
Cahen, Claude. The Formation of Turkey: The Seljukid Sultanate of Rum (Eleventh to Fourteenth Century). New York, Routledge, 2001.
“Sultan, Selçuklu ailesinden gelmektedir. G. Keyhüsrev’in de belirttiği gibi bu aile, Alparslan ile aynı soydan idiler. Gerçi, Türkiye Selçukluları, Alparslan’ın değil, yine aynı aileden Kutalmış’ın soyundan geliyordu. Kuruluş yıllarında, özellikle baba-oğul Mesud ile II. Kılıçarslan’ın uzun süren idareleri zamanında devlet köklenmiş idi (1113- 1192). Sonraki zamanlarda, özellikle 13. Yy’ın ikinci yarısından sonra ise, güçlenen öteki devlet adamları, Selçuklu sultan ailesini etkisizleştirdiler.
Selçuklu sultanları, bir yandan Türkistan vasıtasıyla eski Türk devlet geleneğinin üzerinde olmuşlar, bir yandan da Bizans topraklarında hükmettiklerinden, bazı Bizans adetlerinden etkilenmişlerdir. Ancak Selçuklular, Türk devlet ve idare geleneklerini en iyi şekilde yaşatmışlar ve sonraki Osmanlı devletinin de temelini oluşturmuşlardır.
Selçuklu sultanlarının, devrin öteki Türk hükümdarları gibi, bazı saltanat sembolleri bulunuyordu:
1.Abbasi halifesinin verdiği unvan ve lakaplar, 2. Tac ve taht, 3. Sancak (Bayrak, Tuğ), 4. Sikke (para kestirmek), 5. Hutbe, 6. Otağ, Saray, Çetr, 7. Tuğra, 8. Nevbet (Musiki takımı), 9. Kılıç (silah, ok ve yay), 10. Hil’at, Tıraz 11. Mühür, Yüzük, bunlara kemer, külah (tac’ın içinde de kabul edilebilir) ve çizme de eklenebilir.”
Baykara, Tuncer. Türkiye'nin Sosyal ve İktisadi Tarihi (XI.-XIV. Yüzyıllar). Ankara, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 2000.
13. yy Selçuklu sikkesi (dirhem)
"Merkez İdârî Teşkilâtı: Büyük Dîvân, Vezir, Dîvân Defterleri ve Nâibler
Anadolu Selçuklu Devleti’nde, sultan ve hanedan mensuplarının ikâmet ettiği sarayın içerisinde devlet işlerinin idare edildiği bir kısım bulunmaktaydı. Payitaht Konya’daki saray, Alâeddin Tepesi adı verilen bölgede bulunuyordu. Sarayın “Devlethâne” denilen kısmında hükümet işlerinin görüşüldüğü “Büyük Dîvân” vardı (Baykara, 1985: 77). İbn Bibî’den edindiğimiz bilgilere göre sözünü ettiğimiz büyük dîvâna “Divân-ı Âlî” denilmekteydi (İbn Bîbi, 1996: 167; Uzunçarşılı, 1988: 87). Bu büyük dîvânda en yetkili kişi “sahib” de denilen vezir olmakla birlikte, sözünü ettiğimiz yönetici her gün Büyük Dîvân’a gelir ve devlet işleriyle bizzat ilgilenirdi (Uzunçarşılı, 1988: 88).
Bunların dışında Büyük Dîvân’da gerçekleştirilen toplantıların ve diğer meselelerin, çeşitli defterlere yazılarak kayıt altına alındığını söyleyebiliriz. Örneğin Antalya’nın ikinci kez alınışından sonra bölgede bir tahrir yaptırılmış ve gelir kaynakları tespit ettirilip “defatir-i divân-ı âli” denilen divan defterlerine işletmiştir (İbn Bîbi, 1996: 167).
Nâib adını verdiğimiz memur, sultan ve hükümet görevlileri seferdeyken şehri onlar adına idâre etmekteydi. Askerî bir görevli olmakla birlikte asıl görevinin yukarıda bahsedildiği üzere sultan ve hükümet başkentte değilken şehrin asâyişini sağlamak idi (Hoyî, 2018: 153; Baykara, 1985: 73).
Eyâlet İdârî Teşkilâtı
Anadolu Selçuklu Devleti’nin eyâlet idâresindeki en dikkat çeken unsur her şehirde payitahttaki gibi bir dîvânın bulunması ve şehir yönetiminin buradan gerçekleştirilmesidir. Aşağıda bazı görevlilerden bahsederken üzerinde durulacağı gibi bu divana üye olan ve üye olmayan çeşitli memurların şehirlerin yönetiminde söz sahibi olduğu karşımıza çıkmaktadır.
Vâli
Hoyî’nin eserinden edindiğimiz bilgilere göre Anadolu Selçuklularındaki eyalet şehirlerinin idaresi vâliler tarafından yürütülmekteydi. Askerî bir kimliğinin de olduğunu düşündüğümüz bu memurun görevleri arasında genel olarak reayâ asâyişinin sağlanması, vakıf sahiplerinin icraatlarının denetlenmesi ve teşvik edilmesi gibi hususlar bulunmaktaydı (Hoyî, 2018: 154; Turan, 2014: 170).
Muhtesip
Selçuklu devri Anadolu’sundaki şehir idaresinde ön plana çıkan diğer bir memur muhtesibdir. Muhtesibin asıl görevi çarşı-pazarlardaki ölçü, tartı, uzunluk birimlerinin kontrolü, fiyatların sabit tutulması ve yine çarşı-pazarlardaki güvenliğin sağlanmasıydı (Hoyî, 2018: 157; Baykara, 1985: 75).
Halkın en önemli besin maddesi olan ekmeğin denetimine devlet tarafından oldukça önem veriliyordu. Bu nedenle Muhtesibin çarşı-pazarlardaki görevi süresince en hassas davrandığı yerler fırınlar olmuştur. Muhtesib, fırınlardaki temizlik, hamur kalitesi, ekmek ağırlığı gibi konuları rastgele seçtiği ekmekleri tadarak ve ölçerek denetlemeyi gerçekleştirirdi. Bu denetlemenin sonucu olumsuz ise işyeri sahibi meslekten uzaklaştırılır ve ayrıca ağır para cezasına çarptırılırdı (Özgüdenli-Uzunağaç, 2020: 70-71). Muhtesibin çarşı-pazar denetleme dışında vergi toplama görevi de bulunmaktaydı ki bazı durumlarda geçiş (yol) vergisini tahsil ettiğini görmekteyiz. (Hoyî, 2018: 157). Bununla birlikte Claude Cahen, muhtesibin şehirdeki gayrimüslimlerin denetiminden de sorumlu olduğundan bahsetmektedir (Cahen, 1979: 193).
Muhtesip, bu görevleri yerine getirirken elbette tek başına değildi. Onun yardımcılığını üstlenen bir memur daha bulunmaktaydı ki o da Ummal denilen kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. (Baykara, 1985: 76).
Ayrıca şu da belirtilmelidir ki muhtesiblik kurumu, yüzyıllar boyunca devam etmiş ve Anadolu Selçukluları kanalıyla Osmanlı Devleti’ne kadar aktarılmıştır. Çünkü Osmanlıda da kurumun işleyişi hemen hemen Selçuklu dönemindekiyle aynıydı (Ortaylı, 2018,: 53, 88).
İğdişlik ve Nâzırlık
Selçuklu şehir yönetimindeki bir diğer kurum İğdişlik idi. Hoyî’ye göre görevleri arasında dîvan mallarının dağıtımını gözetmek ve reayâdan alınacak vergilerin oranlarını belirlemek gelmektedir (Hoyî, 2018: 156; Baykara, 1985: 75; Turan, 2014: 171). Cl. Cahen’e göre ise İğdişlik kurumunun yukarıda bahsettiğimiz görevleri dışında bir de şehir polisliği görevi bulunmaktaydı (Cahen, 1979: 194). Ancak biz Hoyî’nin eserinde böyle bir bilgiye rastlamadığımızı bildirmek isteriz.
Şehir dîvânında hazır bulunduğunu bildiğimiz Nâızırların en önemli görevi, şehirdeki büyük küçük, önemli önemsiz her malın kaydını tutmak ve bu kayıtları daha sonra şehir dîvânında sunmak idi (Hoyî, 2018, 156; Turan, 2014, 171).
Kâbızlık
Gerekli durumlarda şehir dîvânında hazır bulunduğunu bildiğimiz Kâbızlar’ın görevleri arasında geleneksel, kanunla getirilmiş veya sonradan eklenmiş vergilerin ve müsadere gelirlerinin kayıt altına alınması bulunmakta idi. Gerekli görüldüğü zaman dîvâna alınan Kâbızlar, vezirin işaret ve buyruğu ile elindeki kayıtları berat ve maaş erbabına sunmakta, bunu yaparken de dizleri üstüne çökmüş bir vaziyette bulunmaktaydı (Hoyî, 2018: 157; Turan, 2014: 172).
Kadılık
Selçuklu devri Anadolu’sunda şehir yöneticileri arasında belki de en dikkat çekici memur kadılar idi. Çünkü, Türkiye Selçuklularında her kadı her davaya bakamazdı. İhtisas alanına göre askerî meselelerle ilgili davaları “Kadı-i Leşker” görmekte idi (Uzunçarşılı, 1988: 122). Diğer davalar ise normal rütbedeki kadılar tarafından görülürdü. Bunların dışında Türkiye Selçuklularında “Kadıü’l-Kuzât” denilen bir unvanın varlığı da karşımıza çıkmakla birlikte bu unvan, ülkenin en yüksek kadısı olan Konya kadısına verilmekteydi (Uzunçarşılı, 1988, 122). Kadılar, ne payitahttaki büyük divanda, ne de eyalet divanlarında bulunuyordu. Bu durum Türkiye Selçuklularında gerek idârî gerekse ekonomik meselelere, şer’î bir görevli olan kadının karışmadığını göstermektedir (Baykara, 1985, 72). Hoyî, bize kadıların aldıkları maaşlar hakkında miktar vermese de usûlünü bildirmektedir. Bu kayıtlara göre Türkiye Selçuklu kadılarının maaşları “otlak iktâ’sı (ıktâ’-i otlâkî)” adı verilen gelirlerden karşılanmaktaydı (Hoyî, 2018: 159-160).
Türkiye Selçuklularında Eyâlet Denetimine Bir Örnek
Kaynaklardan anladığımız kadarıyla Türkiye Selçuklu Devleti’nde eyâlet yöneticileri merkez tarafından rutin bir şekilde yahut gerekli görüldüğü zaman merkeze çağırılıyor ve yönettikleri bölgeler hakkında kendilerinden malûmat isteniyordu. Örneğin Eflâkî’de karşımıza çıkan bir kayda göre Sultan IV. Rükneddîn Kılıç Arslan’ın veziri Pervâne, sınır beylerinden Muhammed’i, yönettiği bölgeler hakkında bilgi almak için Kayseri’ye çağırmıştı (Eflâkî, 2012, 386; Gordlevsky, 2015: 233).”
İzbul, Eren."Anadolu Selçuklu Devleti’nde İdârî, Ekonomik ve Sosyal Hayat Üzerine Bir İnceleme." TroyAcademy, 7(1), 47-66. https://doi.org/10.31454/troyacademy.1020904
Kitap/Makale İsmi | Yazar | Call No/ Yayın Bilgisi | Link |
The Rum Seljuqs : Evolution of a Dynasty | Mecit, Songül. | DS27 .M44 2014 | https://libunix.ku.edu.tr/record=b2726420 |
Anadolu Selçukluları : Ortaçağ Ortadoğusu’nda Saray ve Toplum | Peacock, A.C.S., Yıldız, Sara Nur, ed. | DS27 .S45520 2018 | https://libunix.ku.edu.tr/record=b2718695 |
Selçuklu Devletleri Tarihi : Siyaset, Teşkilât ve Kültür | Sevim, Ali ve Merçil, Erdoğan. | DS27 .S49 2014 | https://libunix.ku.edu.tr/record=b1358508 |
Anadolu Selçuklularının İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü | Kaymaz, Nejat. | DS27 .K396 2011 | https://libunix.ku.edu.tr/record=b2169138 |
Selçuklular'da Saraylar ve Saray Teşkilatı | Merçil, Erdoğan. | DS27 .M472 2011 | https://libunix.ku.edu.tr/record=b2350342 |
"Anadolu'da Selçuklu Dönemi Idare Sisteminin Mekansal Örgütlenmeleri: Selçuklu Idari Birim Organizasyonları (Ve Evrimi)." | Özcan, Koray. | Bilig (Ankara) no. 36 (2006): 201-226. | https://go.exlibris.link/FTskWxbr |
Koç University Suna Kıraç Library
Rumelifeneri Yolu, 34450, Sarıyer-İstanbul
T:+90-212 338 13 17 F:+90-212 338 13 21
libinformation@ku.edu.tr